Evlat acısı yıllar geçse de dinmiyor 

Mardin’in Ömerli ilçesinde görev yapan evli ve iki çocuk babası Astsubay Kıdemli Başçavuş Sadık Güllü, 2011 yılında emekliliğine 15 gün kala şehit düştü.

ONUN YOKLUĞUNU HER ZAMAN ARIYORUZ 
Yıllardır gurur ve şerefle taşıdığı üniformayı gardırobuna taşımak için hazırlık yapan Astsubay Kıdemli Başçavuş Sadık Güllü, emekliliğine 15 gün kala, eli kanlı hain teröristlerin açtığı çapraz ateş sonucu iki mesai arkadaşı ile birlikte şehit oldu. Şehit Güllü’den geriye gözü yaşlı bir eş, iki evlat ve kederli bir anne ve baba kaldı.  Oğullarını vatan uğruna toprağa veren şehit annesi Zeynep Güllü ve şehit babası Ali Güllü, aradan geçen yıllara rağmen onu asla unutamadıklarını ifade ediyor. 


EVLADIMI ZORLUKLARLA BÜYÜTTÜM 
Çocuklarını büyük zorluklarla büyütüp, okuttuğunu belirten şehit babası Ali Güllü, “Yerine göre inanın öyle bir zamanımız oldu ki, çocuklara ekmek alamayacağımız zamanlarımız oldu. Kışın iş yok, yazın mevsimlik işçisin, kış gelirken un alırdım, patates, soğan torba ile alırdım. Allah razı olsun anneleri onları sefil bırakmazdı. Her şeyi yapardı. Yerine göre isteklerinin çoğunu alamazdık. Çünkü yok, her şey parayla oluyor. Öyle öyle okudular. İyi veya güzel geçinerek bu hale gelmedik. Çok zor şartlarla geldik. Şehit olan oğlum Sadık Güllü, isteğe bağlı sigortaya kaydettirdi beni. Birkaç sene yatırdı. Çalıştığım yerler bazen sigorta çalıştırdılar. Öyle öyle 2003 yılında emekli oldum.” dedi. 

ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERDE SÖNÜYOR 
Şehit oğlunun bir gün bile aklından çıkmadığını, şehit babası olmanın hiç kolay olmadığını dile getiren baba Güllü, “İlk şehit haberi aldığımda eşim yanımda değildi. Sincan’da akrabaları var oradaydı. Öğlen abdesti almak için dışarı çıktım, şöyle bakıp duruyordum, aşağıdan askeriye arabaları geldi peş peşe. ‘Hayırdır jandarma arabası bu mahallede ne yapıyor? Bu mahallede benim çocuğumdan başka jandarma olan yok’ dedim. Evin önüne kadar geldiler ben de yanlarına gittim, hemen içerime bir ateş düştü. Sordum dedim ki, ‘Bir iş var ya komutan Sadık mı? Hanifi mi?’ dedim. Komutan da: ‘Amca başın sağ olsun Sadık şehit oldu’ dedi. O arada ben tabi şu duvarın dibine yıkıldım. Kendimi tutamadım, jandarmalar askerler tuttular beni. Ondan sonra ambulans geldi, ambulansa aldılar beni o ara hastaneye götürmüşler. Hastanede birkaç saat kalında tekrar geri getirdiler. İşte öyle çok zor bir şey, Allah kimseye vermesin. Şehit babası ve ya annesi olmak, aynı o gün gibi aklına geldiği zaman babasın yani atasın canın acıyor. Aklından hiç çıkmıyor, gece uykuda dahi bazen aklına geliyor.”

KÜÇÜKKEN DOLMAYI ÇOK SEVERDİ 
Oğlu Sadık Güllü’nün sessiz, sakin ve güler yüzlü bir çocukluk geçirdiğini dile getiren anne Zeynep Güllü, “Sakin, sessiz bir çocukluğu vardı. Okuldan gülerek gelirdi, okula gülerek giderdi. Bir şeyi eksik olduğu zaman ‘Ne yapalım oğlum yapamadık’ dediğimiz zaman, ‘Tamam anne üzülme’ derdi. Küçükken dolmayı çok severdi. Halen dolmayı yaparım şurada Kuran Kursumuz var, pişirip oraya götürürüm. Bazen buraya askerler gelir onlara veririm. İzne geldiği zaman çocuklar koşarak gelirdi, Sadık da arkadan gülerek gelirdi. Halen onu bekliyorum. Çocuklar koşarak geliyorlar, arkadan Sadık’ı bekliyorum.” dedi.  

HİÇ GİTMEMİŞ GİBİ BEKLİYORUM 
Akrabalarının kendisine ‘’Keşke Sadık gibi bizim de evlatlarımız olsun’ dediklerini belirten anne Zeynep Güllü, “Kırıcı bir kişi değildi. Kim olursa olsun bütün akrabalarımız keşke Sadık gibi bizim de evlatlarımız olsa derdi. Ortaokulun sonlarında bana ‘Anne ben asker olayım mı?’ dedi. ‘20 yaşına gelirsen o zaman olursun’ dedim. ‘Yok, anne ben ortaokuldan sonra sınavlarına girersem olurum’ dedi, ‘Olursan ol’ dedim. Çankırı kazandı ama bizden ayrılmayı hiç istemezdi, bize hiç dayanamazdı o yüzden oraya gitmedi. Ankara Güvercinlik Jandarma Komutanlığı’na girdi, 4 sene okudu. Dayanamadım 2 ay sonra bir gittim, bir de yemin törenine gittim. 15 günde bir çıkar gelirdi. Her şeyini yapardım. O zaman fırınım bile yoktu. Şurada bir komşum vardı ona giderdim fırını alırdım ne isterse yapardım. Giderken babasına harçlığım yok demezdi. Geleceğini bilirdim o gelene kadar el işi yaparak para biriktirirdim. Elimi öperdi, bir daha öperdi, bir daha öperdi. Şuradan çıkıp gelirken sanki dünya benim olurdu, ama dünya gitti.” dedi.

Haber: Burak Çalışkan 
 


HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.